Pages

Monday, August 11, 2014

Saklıkent

11.30da Datça'yı terkedip yola çıkmıştık. Kabul, ikimizin de morali biraz bozulmuştu, veya keyfimiz kaçmıştı diyelim. Biraz apar topar evi terk etmiş olmak, biraz temiz ev özlemi, biraz da tatilin son ayağına geçiyor olmak...

Saklıkent'e yaklaşırken saat 14.30'a geliyordu. Ve dağlar biraz bulutlanmıştı.


Saklıkent'i internette okuduğuma göre sürüsünü otlatan bir çoban tesadüfen bulmuş. Bize göre o yörede oturup da dağların arasındaki bu yarığı görememek için kör olmak gerekir. O denli büyük!

Arabayı park edip, gidip plastik ayakkabılardan aldık. Alırken her ne kadar yöre halkının bizi o adi plastikler için bile bile kazıkladığına sövmüş olsam da, cimrilik etmeyip aldığımıza, kanyonun içinde yürürken çok memnun olduk. Terlikle gidilebilecek gibi değil. Evet, gidenler var, ama ben yapamazdım, muhtemelen terliği koparırdım. Kısaca; 10tl verin ayakkabıyı alın. 

Giriş 5tl. Ama malesef yine türklüğümüzü konuşturmuşuz. Şu kadar tarihi kalıntı veya doğal güzellikler avrupalıda olsa nasıl allayıp pullayıp satar. Biz elimizdekinin kıymetini bilmiyoruz. Çünkü pazarlamadan anlamıyoruz. İlk girişte dağın yamacına kurulu asma bir köprüden kanyonun giriş meydanına ulaşıyorsun. Meydan bir hengame, kim nerden suya adım atacağını kestiremiyor. Koy şöyle bir yol güzergahı, o güzergahta bazı bilgiler ver. Ufak atraksiyonlar yap, mesela çocuklar için küçük botlardan bir route yap. Hiçbirşey düşünülmemiş, tamamen doğaya bırakılmış bir yer ve evet tabiki güzel, ama insana düzensiz gözüküyor.

Meydandan indik yavaşça buz gibi suyun içine. Bu arada mayonuzla gidin iç çamaşırınızla değil. Şortunuzun ıslanmasını istemiyorsanız kadınlar elbise giysin. Ben suyun yükseldiği yerlerde eteğimi belimde toplayıp yürüyordum. 

İlk baştaki nispeten derin suyu geçince yol uzunca bir müddet bilek hizasında ara ara diz hizasında ilerliyor. Galiba 1 saate yakın yürüyüşün sonunda kanyonun daraldığı suların yükseldiği, ve görevlilerin daha ileriye gidilmesini önermediği noktaya geldik. Suya tamamen girmek gerektiği, ve yanımızda içinde telefon para ve araba anahtarı olan küçük bir çanta olduğundan sırayla devam ettik. Efe baya bi ilerledi,15dk onu bekledim, baya sulara girmiş, iyice darlaştığı yerden dönmüş. Ben çok gidemedim. Hem tek başıma korktum, hem de aşılması çok zor bir kaya çıktı karşıma, beceremedim. O sırada karşı taraftan 3 kişi geri geliyordu, istesem beni yukarı çekerlerdi ama onun yerine nereye kadar gittiklerini, ilersinin nasıl olduğunu sordum, zaten onay bekliyordum, boşver değecek birşey yok deyince ben de geri döndüm.



Yaklaşık 2 saat yürüyüş tabiki acıktırdı, nehir kenarında yer sofraları ve sedirler olan yerlerden birine oturduk. 
Orda rafting yapanları izledik, 3 farklı kulvar var, 30dk, 1,5 saat ve 3 saat. Ön masada oturanların bir arkadaşı geldi, bağıra bağıra anlattığı için biz de duyduk, rafting sırasında sizi yuvarlar içe doğru oturduğun, hamburger de denen botlara oturtuyorlar. Adamın yolda çişi gelince tutamamış, botun içine yapmış, su da içeri girip temizlemeyince öyle çişinin içinde tamamlamış parkuru. Tabiki bunu duyunca iğrendim ve rafting yapmaktan vazgeçtim, iyykk iğrenç, elalem allah bilir başka neler yapıyordur. 

Saat 6 gibi çıktık ve Kaş'a doğru devam ettik.




No comments:

Post a Comment