Pages

Friday, August 8, 2014

Datça and the Horror!

Yiğit ve Ezgi’yle beraber Datça’ya vardık. Onlar sadece 2 gece kalıp sonra diğer koyları gezecekler, biz Pazara kadar kalmayı planlıyorduk. Ta ki böcekler çıkana kadar! Avuç içim uzunluğunda, nerdeyse 10cmlik iğrenç hamam böcekleri! Komşulardan öğrendiğime göre, bütün evlerde aşağı yukarı çıkıyorlarmış, bir de uçuyorlarmış, allahtan ben bizimkilerin uçtuğuu görmedim ama korkarım bizim evi biraz sarmışlar, biz ilk defa 2. Gecemizde gördük… Hikayenin başına dönecek olursam…

Bu sene Datça diğer yazlara göre biraz keyifsizdi, bazı arkadaşlarımız yoktu, biraz kalabalıktı… O nedenle Yiğit ve Ezgi’nin gelmesi çok iyi oldu, güzel vakit geçirdik. Salı akşam üstü 4 gibi vardık zaten, hemen denize indik, akşam da yemek için, rezervasyon yapmada geç kaldığımız için Kekik’te yer bulamadık ve kürkçü dükkanı hesabı Hüsnü’nün yerine gittik. Tavsiyem… gitmeyin. Özellikle Kaş’la karşılaştırdığımda, Hüsnü vasatın altı. Ve çok gereksiz pahalı, hatta kazıkçı.



Datça pek değişmemiş, hala bir tane bar bir tane disko var, tanıdığım kimse o diskoya gitmiyor, inan kim gidiyor hiçbi fikrim yok ama yıllardır var olduğuna giden bi kitlesi var demek ki.
Çarşamba gündüz Kargı’da denize girdik. Bayram kalabalığından yer olmadığından sabah 10da gittik, haliyle orda kahvaltı ettik. Ama resim çekmeyi unuttuk. Koyu bir baştan bir başa yüzdüm, çok özlemişim. Fakat o kadar çok tekne vardı ki o canım deniz pislik içindeydi. Her sene aynı sahne maalesef, sahil güvenlik armut topluyor.

Akşam evde mangal yaptık, muhabbet güzeldi, limana inmedik. 2 gibi yatalım artık derken, içerden Ezgi seslendi, Beyza böcek diye… Ben ömrümde böyle bir yaratık görmedim ve tam bardakların durduğu açık rafta, yani üstüne vurmak mümkün değil bütün raf bardaklarla beraber aşağı iner. Kaldı ki ben zaten korkarım, vuramam ona. Yiğit’e seslendik, o önce bi durun ben hallederim dedi, ama o da bu kadar büyük beklemiyordu, yok ben bunu öldüremem dedi. E napcaz, Efe’yi uyadırmaktan başka çare yok, bi tek o yapar. Gittim usulca, Efe dedim, böcek var, ama biraz büyük, öldürebilir misin, zavallım uyku sersemi gözlerini bir kere kırptı… bu evet demek, yaşasın :)

Biz evin çeşitli yerlerine kaçıştık, Efe önce bi durum değerlendirmesi yaptı. Zaten gözünü yeni açmış, böcekle 1 dakika kadar bakıştılar, Efe diyorum noldu, yapabilir misin… Yok bu ölmez deyip gülmeye başladı… Meğer bizle dalga geçiyormuş… Bir an o da öldüremezse naparız diye karaları bağlamıştım. Ben kalmam o hayvanla aynı evde. Neyse efe bi dürttü hayvan hareketlenip duvarda koşmaya başlayınca bir terlik darbesi, ordan tezgaha düşünce bi darbe daha, hayvan pert! Oley kurtulduk!

Sabah eski Datça'ya kahvaltıya gittik. Mualla Teyze sağolsun, güzel bir yer tavsiye etti, tam köy kahvaltısı!


 
Kahvaltıdan sonra denizde Ali’lere anlatıyorum… “Sana kötü bir haberim var, o hayvanlar yalnız yaşamaz, eğer bir tane gördüysen muhtemelen 100 tanesiyle beraber yaşıyorsun” dedi, ve o akşam 11de mutfağa giderken, bir tanesinin poposunu gördüm, küçük tuvaletin fayanslarının arasında bir delik oluşmuş nasıl olduysa, ordan yok oldu. Tam Efe’yi çağırdım (yavrularımız sabah dönmüşlerdi) onu gösteremedim, ama merdivenin altında zehir ararken bir tane daha gördüm ve Ali’nin sözleri kulaklarımda çınladı. Bu sefer öldüremedi de, çünkü duvarın arkasında kayboldular. Öldürse de farketmez, belli ki evde yuva var.
Ben dedim ki, burda kalamam ben, Emin’i arayalım, gece onda kalalım, sabah da Kaş’a erken geçeriz, olmadı Dalyan ne bileyim gezmek istediğimiz başka bir yere gideriz otelde kalırız, alt tarafı 2 gece daha kalacaktık Datça’da kalmayıverelim. Efe’nin tabi umru değil, o kalır da, ben kalamam deyince peki dedi, gece 11 biz bütün eşyalarımızı bavullardan çıkarıp silkeleyip bir daha yerleştirdik. Yumurta falan bıraktıysa bi de İstanbula taşımayalım diye. Evi baya bi topladık, çöpleri, atılacakları paketlenecekleri hallettik, bir kısmını bagaja yerleştirdik. Pikemiz ve yastığımızla gece 1.30da Emin’e gittik, onda yattık. Rezalet vallahi ama Allahtan o vardı. Onun evini de 5 sene önce aynı böcek basmıştı, o da aynen bizim gibi evi terk edip otele yerleşmişti. Halden anlıyordu Allahtan. Sabah kahvaltıdan sonra kaştaki oteli aradım, Allahtan yer vardı, biz de sabah 11.30’da Saklıkent üzerinden Kaş’a doğru yola çıktık

Bu kadar resim çekiyorum, keşke böcekleri de çekseydim ama o şokla hiç aklıma gelmedi :(

No comments:

Post a Comment