Yiğit ve Ezgi’yle beraber Datça’ya vardık.
Onlar sadece 2 gece kalıp sonra diğer koyları gezecekler, biz Pazara kadar
kalmayı planlıyorduk. Ta ki böcekler çıkana kadar! Avuç içim uzunluğunda, nerdeyse
10cmlik iğrenç hamam böcekleri! Komşulardan öğrendiğime göre, bütün evlerde
aşağı yukarı çıkıyorlarmış, bir de uçuyorlarmış, allahtan ben bizimkilerin uçtuğuu görmedim ama korkarım bizim evi biraz sarmışlar, biz ilk defa 2. Gecemizde
gördük… Hikayenin başına dönecek olursam…
Bu sene Datça diğer yazlara göre biraz
keyifsizdi, bazı arkadaşlarımız yoktu, biraz kalabalıktı… O nedenle Yiğit ve
Ezgi’nin gelmesi çok iyi oldu, güzel vakit geçirdik. Salı akşam üstü 4 gibi vardık
zaten, hemen denize indik, akşam da yemek için, rezervasyon yapmada geç
kaldığımız için Kekik’te yer bulamadık ve kürkçü dükkanı hesabı Hüsnü’nün
yerine gittik. Tavsiyem… gitmeyin. Özellikle Kaş’la karşılaştırdığımda, Hüsnü
vasatın altı. Ve çok gereksiz pahalı, hatta kazıkçı.
Datça pek değişmemiş, hala bir tane bar bir
tane disko var, tanıdığım kimse o diskoya gitmiyor, inan kim gidiyor hiçbi
fikrim yok ama yıllardır var olduğuna giden bi kitlesi var demek ki.
Çarşamba gündüz Kargı’da denize girdik. Bayram kalabalığından yer olmadığından sabah 10da gittik, haliyle orda kahvaltı ettik. Ama resim çekmeyi unuttuk. Koyu bir baştan
bir başa yüzdüm, çok özlemişim. Fakat o kadar çok tekne vardı ki o canım deniz
pislik içindeydi. Her sene aynı sahne maalesef, sahil güvenlik armut topluyor.
Akşam evde mangal yaptık, muhabbet güzeldi,
limana inmedik. 2 gibi yatalım artık derken, içerden Ezgi seslendi, Beyza böcek
diye… Ben ömrümde böyle bir yaratık görmedim ve tam bardakların durduğu açık
rafta, yani üstüne vurmak mümkün değil bütün raf bardaklarla beraber aşağı
iner. Kaldı ki ben zaten korkarım, vuramam ona. Yiğit’e seslendik, o önce bi
durun ben hallederim dedi, ama o da bu kadar büyük beklemiyordu, yok ben bunu
öldüremem dedi. E napcaz, Efe’yi uyadırmaktan başka çare yok, bi tek o yapar.
Gittim usulca, Efe dedim, böcek var, ama biraz büyük, öldürebilir misin,
zavallım uyku sersemi gözlerini bir kere kırptı… bu evet demek, yaşasın :)
Biz evin çeşitli yerlerine kaçıştık, Efe önce
bi durum değerlendirmesi yaptı. Zaten gözünü yeni açmış, böcekle 1 dakika kadar
bakıştılar, Efe diyorum noldu, yapabilir misin… Yok bu ölmez deyip gülmeye
başladı… Meğer bizle dalga geçiyormuş… Bir an o da öldüremezse naparız diye
karaları bağlamıştım. Ben kalmam o hayvanla aynı evde. Neyse efe bi dürttü
hayvan hareketlenip duvarda koşmaya başlayınca bir terlik darbesi, ordan
tezgaha düşünce bi darbe daha, hayvan pert! Oley kurtulduk!
Sabah eski Datça'ya kahvaltıya gittik. Mualla Teyze sağolsun, güzel bir yer tavsiye etti, tam köy kahvaltısı!
Kahvaltıdan sonra denizde Ali’lere anlatıyorum… “Sana
kötü bir haberim var, o hayvanlar yalnız yaşamaz, eğer bir tane gördüysen
muhtemelen 100 tanesiyle beraber yaşıyorsun” dedi, ve o akşam 11de mutfağa
giderken, bir tanesinin poposunu gördüm, küçük tuvaletin fayanslarının arasında
bir delik oluşmuş nasıl olduysa, ordan yok oldu. Tam Efe’yi çağırdım
(yavrularımız sabah dönmüşlerdi) onu gösteremedim, ama merdivenin altında zehir
ararken bir tane daha gördüm ve Ali’nin sözleri kulaklarımda çınladı. Bu sefer
öldüremedi de, çünkü duvarın arkasında kayboldular. Öldürse de farketmez, belli
ki evde yuva var.
Ben dedim ki, burda kalamam ben, Emin’i
arayalım, gece onda kalalım, sabah da Kaş’a erken geçeriz, olmadı Dalyan ne
bileyim gezmek istediğimiz başka bir yere gideriz otelde kalırız, alt tarafı 2
gece daha kalacaktık Datça’da kalmayıverelim. Efe’nin tabi umru değil, o kalır
da, ben kalamam deyince peki dedi, gece 11 biz bütün eşyalarımızı bavullardan
çıkarıp silkeleyip bir daha yerleştirdik. Yumurta falan bıraktıysa bi de
İstanbula taşımayalım diye. Evi baya bi topladık, çöpleri, atılacakları
paketlenecekleri hallettik, bir kısmını bagaja yerleştirdik. Pikemiz ve
yastığımızla gece 1.30da Emin’e gittik, onda yattık. Rezalet vallahi ama Allahtan
o vardı. Onun evini de 5 sene önce aynı böcek basmıştı, o da aynen bizim gibi
evi terk edip otele yerleşmişti. Halden anlıyordu Allahtan. Sabah kahvaltıdan
sonra kaştaki oteli aradım, Allahtan yer vardı, biz de sabah 11.30’da Saklıkent
üzerinden Kaş’a doğru yola çıktık
Bu kadar resim çekiyorum, keşke böcekleri de çekseydim ama o şokla hiç aklıma gelmedi :(
No comments:
Post a Comment