Ve kış başından beri hayalini kurduğumuz uzun
yaz tatilimiz sonunda başlıyor. Herkes bayram tatiline çıkar yollar kalabalık
olur diye Perşembe öğlen yarım gün izin alıp düştük yollara, akşam 9 gibi
Çeşme’deydik. Cuma sabah ne zamandır merak ettiğim ama bir türlü gidemediğimiz
Quente Beach’e gittik. Bizim eve 5 dakika yürüme mesafesinde olması nedeniyle
biraz tercih ettik, deniz kenarında uzun uzun otururuz diye. İstediğimiz
zaman da eve gidebilme lüksü var tabi. Mesela Efe deniz kenarında sıkıldıkça
eve gitti. Zaten bu tatilin genelinde anladık ki, sabahtan akşama kadar deniz
kenarında vakit geçirmek bizi biraz sıkmış. Yat, yat, yat nereye kadar, o
sıcağın alnında biraz bunaltıcı geldi.
Velhasıl Quente ile ilgili yorumlarım çok iyi
değil, çok sevmedim, bi daha da gitmem, detaylı yorumlar için Tripadvisordaki
yorumlarıma bakılabilir.
Baktık ki deniz kenarından sıkılıyoruz,
evimizin de güzel çimenleri var, ağaçları var, “neden denize girip çıktıktan
sonra gelip kendi çimenlerimizde yatıp, kendi beach’imizi oluşturmuyoruz”
dedik, ve bunca yıldır bunu neden daha önce akıl edemedik diye ben baya
hayıflandım. Ne çocuk gürültüsü, ne etrafta insanlar, ne bangır bangır müzik…
hiç biri yok. Tamamen kendi özelin, temiz tuvaletin ve istediğini
yiyip içebileceğin, canın istemiyorsa da yemeyeceğin bir buzdolabı! İnsan başka
ne ister? Belki bir kedi? Evet, bahçede o da vardı… Duman! Yazlığımızın kedisi.
Efe’nin anne babası yazın genelde çeşmedeler, kışın ise Duman’ın mamalarını
bahçeye bakan görevli veriyor böylece hem aç kalmıyor hem de özgürlüğünden ve
sokaklardan vazgeçmesi gerekmiyor.
Cumartesi öğlen Anne, Anneanne ve ben Alaçatı
pazarına gittik. Çok güzel kıyafetler, yazlık elbiseler ve envai çeşit tekstili
bulabileceğiniz muhteşem bir Pazar. Sıcakta anneyle benim tansiyonumuz biraz
oynadıysa da maşallah anneanne bana mısın demedi, ve bir gidelim diye
yalvarmasak daha alışveriş yapıyordu.
Cumartesi akşamı küçük yavrularımızın
gelmesiyle beraber ailecek bir mangal ve ardından Alaçatı Hacı Memiş’e gittik. Nasıl
kalabalık, nasıl kalabalık… ve sıcak. Her daim rüzgar esen, akşam yanına bir
hırka almadan çıkmadığın Çeşme yanıyor, rüzgarı geçtim, yaprak kıpırdamıyor,
üstelik nemli! Ve herkes tatilde! İğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık,
üstelik cumartesi akşamı olunca sanki yoğunluk ikiye katlanmış. Yiğitlerin
müdavimi olduğu barda oturacak yer olmamasıyla beraber kapıda bir kuyruk…
Sonuç, tek yer bulabildiğimiz acayip kazık bir mekanda tanesi 17tl’den bira
içtik. O kadar entel bir yer ki türk birası bile satmıyorlar. Alkolsüz ne var
diye sorduğumuzda adam bize uzaydan gelmişiz gibi bakıp, hatta sanki biraz
aşağılayarak, sadece kola var dedi. Pazar akşamı ise Çeşme Marina’da Hayal
Kahvesine gittik yine. Geçen sefer o kadar eğlenmiştik ki, gidelim yine coşalım
dedik. Bu sefer Fondip diye başka bir
grup çıksa da yine de güzel eğlendirdiler.
Pazartesi bayram sabahı kahvaltımızdan sonra
küçük yavrularımızı İzmir’e yolculadık, biz de bahçede yatmaya devam ettik.
Salı kahvaltı sonrası Datça’ya doğru yola çıktık.
No comments:
Post a Comment