Pages

Sunday, January 4, 2015

Uludağ

Cumartesi (3 ocak 2015) Uludağdaydık. Emin gelmekten vazgeçti, Rana hasta olduğu için Murat da gelemedi ama biz yine de gidelim dedik. Değişiklik olur, temiz hava alırız, biraz kayarım, hevesimi alırım dedik. İyi ki de gitmişiz. 

İnsanın kendi arabasıyla gitmesi büyük rahatlıkmış, çünkü artık bende sabahın 4.30'unda kadıköy evlendirmenin orda olacak hal yok. Geceden çantalarımızı hazırladım, montları kapının önüne koydum, kar botlarımı çıkardım sabah yolda giyeceklerimi hazırladıktan sonra kişi başı 2 tane biri beyaz peynirli biri kaşarlı iki tostu, sabah basılmak üzere hazırlayıp poşetleyip dolaba koydum. Termosa da 2 sallama çayı yerleştirdim. Sonra da bu aralar favorim olan Michelle Phan videolarını izleyerek uyudum.

Sabah 6 da kalktım ve hemen su ısıtıcının düğmesine bastım, ilk işim termosta çayımızı hazırlamaktı. Tuvalette sabah ritüelimi ( yüz sabunlama, kremler, dis fırçalama, saç) bitirdikten sonra giyindim ve tam efeyi uyandırmaya gidiyordum ki baktım uyanmış bile. O bana göre daha çabuk hazır olduğundan hep önce ben kalkıyorum. Sonra O'nu uyandırıyorum, bu haftaiçi de genelde böyle. 

Tostları makineye koydum, paketledim, çay poşetlerini termostan çıkarıp ağzını kapattım, bardaklar ve yolluk suyu da torbama yerleştirdikten sonra artık hazırım. Bekle beni Uludağ geliyoruuummm. En son 2009da Nilayda kalırken bir öğleden sonra çıkmıştım, o günden beri Kartalkaya'ya gittim sadece. Aslında Bulgaristandaki kayak tesisleri de çok güzelmiş, hem de daha uygun fiyatları varmış. Onları da bir araştırmak lazım.

06:30 da evden çıktık, 07:05 eskihisarda feribotun içindeydik. Çayımızı ve tostumuzu yedik arabada ve ben telefonuma gömüldüm. Skiciyiz.biz'den Uludağ yol durumunu, pistlerin güneş durumunu da uludaginfo.com dan takip ettim. Hava tahminlerine baktım... Amacım dağa arabayla çıkmak güvenli mi, onu anlamak. Eğer yol kötüyse dolmuşlar varmış dağa çıkan, ona yönleneceğim. Teleferik de var ama ben korkuyorum, efe benden daha çok korkuyo :)

Bursa Uludağ arası 29 km. Biz de kış lastikleri var. Arabada zincirimiz de var, yolda da zincir takma hizmeti veren bir sürü köylü var.


 Önümüzde de bir kaç araba var, onlarda da zincir yok, zaten yol asfalt, ne buz ne kar hiçbir şey yok. Hep beraber peşpeşe çıktık. 


Yolda tuzlama yapan bir araç bile vardı. Alınan önlemler gayet yerinde, yol gayet düzgündü, sorunsuz bir şekilde vardık. Arabayı da Ağaoğlu'na gelmeden yol kenarına park ettik. Park ettiğimizde saat 10du. Arabayla gelenler için bir bilgi Milli park girişi otomobil için 10tl. Ve bir uyarı, park yeri bulmak gerçekten problem, ona göre gelin.

Sabahtan gayet güneşli bir hava vardı. Efe en son 5-6 yaşlarında Bursa'da otururlarken Uludağ'a çıkmış. Birinde kartopu oynamışlar, diğerinde baharmış zaten, çim kayağı yapanları izlemişler. Eee İzmir'liler... Soğuğu sevmezler. 

Çok küçükken geldiği ve pek hatırlamadığı için önce küçük bir tur attık, Beceren Cafe, Meribel, Club Voyage Alkoçlar, ve ortadaki keriz ağacı :) önce kayaklarımı kiraladık. Yahya Hocadan kiraladım ben, 40 tl verdim. Sonra skipass almak için kuyruğa girdik... O sırada Efe "ben de mi denesem acaba" deyince ona da skipass aldık (bilgi: bu sene günlük skipass 70tl ve tüm pistlerde geçerli) ve haydaa bi daha onun kayakları kiralamaya gittik. Hemen orda da kayak hocalarının derneği var, bir hoca ayarladık, Selçuk Hoca ve 11de efe hocayla derse başladı. Ben bir beceren teleski'den bir yazıcıdan çıkıp kaydım, kendimi zorlamadan hafif hafif, hatırlamaya çalışarak, aşağı her indiğimde de efenin yanına uğradım "nasıl gidiyo hocammm" diye durumu kontrol ettim. Velisi gibi :)

12:20 gibi dersi bitirdiklerinde efe artık çok acıkmıştı. Hoca da dedi ki, "yemek yiyin dinlenin, öğleden sonra teleski ile efeyi yukarı çıkarıcam, kayaklarının önünü açmasın, yani kar sapanını bozmasın diye lastikle bağlayacağım, bir de emniyet kemeriyle kendime bağlayacağım, böylece kontrolü kaybedemeyecek". Hocanın telefonunu aldık, Beceren Cafeye gittik hemen. İçerde ama piste bakan bir masada oturduk, kayanları izledik. 


Efenin dizleri baya yoruldu tabi, ben de biraz yorulmuşum, dinlendik. O sırada hoca aradı, 2-3 arası dersi varmış... Tabi kötü oldu bu durum, napalım ne edelim, bari dedim kalk, telesiyeje binelim, yukarısını gör. Ben kayaklarla efe ayakkabısıyla çıktı. Ben kayarak inicem, efe oturarak geri dönecek. Çıkarken dedi ki "ben kayarım burdan, aşağıda buluşalım, ben kayaklarımı alayım, çıkalım yukarı". Emin misin? Emin! E peki o zaman, hadi hayırlısı...

Aşağıda buluştuk, kayaklarını aldık, tabi telesiyej Otel Fahri'nin orda, kayak odası Becerenin orda. Bir daha yürümek zor geldi, teleskiden çıkalım dedi. Dedim emin misin, hocayla çıksan daha iyi... Ben nasıl tırsıyorum... "Niye bu kadar endişeleniyorsun" diyor bana, "gözüktüğü kadar kolay değil de onun için" dedim. Israr edince, "peki tamam, ama önce senin durabildiğinden emin olmam lazım, önce biraz alıştırma yapacağız" dedim. Ama ben zaten kendime zor yetiyorum ve 90 kiloluk bir adamı teleskide nasıl idare edebilirim bilmiyorum, profesyonel değilim, o yüzden de endişeleniyorum. Başka hocayla devam et bile dedim, istemedi.

Yan yan keriz ağacına doğru çıktık, aşağı kendimizi bıraktık. Ama efe daha 1 saat ders aldı ve kar sapanını yapamıyor. Adamın zaten problemi dışa basmak, içeri basamıyor, içeri basamayınca da duramıyor, hele kayakların önünü birleştirip arkaları açmayı hiç beceremiyor. Ben devamlı komut halindeyim ama hayır beni dinlemiyor, bildiğini okuyor... Bir iki denemeden sonra sıkıldı, "hadi ama yukarı çıkalım, ben yukardan kayarken yaparım bunları" dedi... Çok cesaretli maşallah.

Teleskiye doğru giderken, efe çıkarız nolucak modunda, ben üçbuçuk atıyorum. Niye korkuyorsun diyor, teleskiden ilk seferinde düşmeden çıkabilen olmadı diyorum. Kendi halimi hatırlıyorum, gönülle az yuvarlanmadık biz. Efeye teleskinin nasıl birşey olduğunu anlatıyorum. Bir ipin ucundaki T bar bu. İp esnek çekilebiliyor, uzuyor kısalıyor, o nedenle taşıma kapasitesi yok. Sakın oturma, dedim, o bir ip, dimdik durman lazım, o seni popondan yukarı itecek, ama sakın oturma, taşıma özelliği yok, çektikçe gelen bir ipin ucundaki T bar o. Tamam dedi... Dakka bir gol bir... Efe daan diye oturdu ve tabiki daha gidemeden kendimizi yerde bulduk :)

Moral bozmuyoruz, bu normal. Herkes düşer. Matrix'teki gibi. Nero ilk denemesinde jump'ı gerçekleştirebilmiş miydi? Hayır! Gökdelenin tepesinden asfalta çakılmış, simulasyon olduğu için asfalt içeri doğru esnemiş ve Nero'yu yere atmıştı. Nebuchadnezzar'dakiler hayal kırıklığına uğrayıp, bu seçilmiş kişi olamaz bile demişlerdi... Ama noldu... Nero was the One!! Tabiki Efe'nin bu yaştan sonra kayak şampiyonu olmasını beklemiyoruz, zaten kendisi günün sonunda bu sporu hiç sevmediğine bir kez daha kanaat getirdi ama olsun en azından denedi. Düşmesi de normaldi, zira herkes düşer. İkincide oturmamayı başardı ve biz gitmeye başladık. Benim tarafımdaki bacağını bana yasla dedim, ben yönlendiricem, yerdeki engebelerde dengesini kaybediyor çünkü. Arada da kendini kaybedip oturuyor, oturma diyorum, oturmuyorum diyor, ama oturuyor, o oturdukça dengemiz bozuluyor, tutamıyorum, oturuyorsun işte diyorum, oturmuyorum diye bana bağırırken, yine kendimizi yerde bulduk.... Olsun dedim iyi oldu. En azından düştüğümüz yerdeki eğim dağın tepesine göre daha az, ilk deneme burdan olsun. Efeyi kaldırdım, beni dinle, kar sapanı yap, içe bas diyorum ama beni dinlemeden çekti gitti, kaymaya başladı ve tabiki düştü :) beni dinlemiyorsun, bildiğini okuma, ah keşke hocayı bekleseydin diyorum ama beni dinleyen kim. Kalktığı gibi gene gitti.... 



Hem de kontrolsüz bir şekilde aşırı hızlanarak dağdan aşağı çığlıklar atarak kayarken ağaca çok yaklaşmıştı ki neyseki attı kendini sol tarafına ve düştü. Karlar ağzına kadar girdi ama nasıl gülüyor, içi dışı sırılsıklam oldu ama olsun keyfi yerinde. Hadi bakalım bir deneme daha. Bu sefer yazıcı teleskiden gidiyoruz. Hadi diyorum, aferin işte böyle başarıcaz. Zirveye çok az kaldı.... Hoop yerdeki bir engebeye takıldı ve ikimiz yerle bir. Tamam sorun değil, burda da düşmemiz iyi oldu, aradaki yola çok yakınız. Zirveye az kaldı ama bu aşamayı da görmek güzel. Ama düştüğümüz yer çok eğimli, efe kalkamıyor. Dur dedim seni kurtarıcam... Kalktım, ona öyle bi açıdan yaklaştım ki ikimiz birbirimizin dengesini sağlıyoruz. Sakın kıpırdama dedim... Dememe kalmadı ayağını çekti... Ve ben 2m yuvarlandım. E ben delirdim tabi. Deminden beri beni zaten hiç dinlemedi, başının dikine gitti, kıpırdama diyorum anında ayağını çekiyor, onun yüzünden yere kapaklandım.... Baya bi bağrındım. Niye beni dinlemiyosun, salak mısın sana kıpırdama dedim, ne diye kıpırdıyosun diye açtım ağzımı yumdum gözümü... Tabiki bana küstü. "Ben yürüyerek inicem aşağı kaymicam. Zaten senin için kaymayı denedim, sen de bana bağrıyorsun" dedi, bi de vicdan azabı çektirdi, ohh tam oldu. Saçmalama burdan yürüyemezsin kaymak zorundasın dedim burnumdan kıl aldırmayarak, yürü dedim. Neyse düzlüğe çıkana kadar beni öyle bi sinir bastı ki sinirimden ağlicam. Öyle dik bi yere yuvarlandım ki, ayağımdan kayakları çıkarmam gerekti, ama kayaklar çıkmıyor. Gücüm yetmiyor, efe yukarda kaldı. Bana yardım edecek kimse yok. Neyse bağıra bağıra çıkardım kayakları, kollarımın arasına yüklendim kayakları, çıkmaya çalışıyorum düzlüğe ama öyle ağır ki kayaklar, dik yamaçtan da hep kayıyorum, çıkamıyorum. Kaplumbağa hızında 15 dk sürdü herhalde çıkmam 2m mesafeyi. Neyse sonunda başardım, ve yine birkaç kez düşerek efe aşağı inmeyi başardı. 

Aşağı vardığımızda, ona bağırdığım için, Hala biraz bozuk atıyordu bana, ben de çok pişmandım bağırdığım için. Ona kızmamalıydım, hevesini kırmamalıydım. Ama oldu bir kere, sinirlerime hakim olamadım. "Ben çok ıslandım, dizimde acıyor ben kaymicam" dedi. Kayaklarını teslim etti. Cafede oturayım dedi, o sırada saat 15:30 a geliyordu ve dağa sis çöktü. Bir de kar yağmaya başladı mı... Yıldız şeklinde yağıyor, inanılmaz güzel bir kar. Tamam, sen cafede otur buz yani kar koy bacağına biraz, ben son bi kez kayayım, sonra eve dönelim, sis de bastı kar da başladı, yol kötü olur falan gidelim. Anlaştık, barıştık, ve bende kayaklarımı teslim edip arabada efeyle buluştum. Yazık çok ıslanmış. Ona Murat'tan kar pantolonu ve eldiven almıştık ama nasılsa kaymaz diye bir polar ve kendi montuylaydı, haliyle kar montu olmadığından su geçirmiş, pantolunun içine de belinden girmiş sular, üstünü çıkardı ama içindeki su biraz kaldı ve üstünde kurudu. Ben ona yedek kıyafet al dedim ama, dedim de beni dinleyen kim. Sanki sırtında taşıyacak, arabaylayız zaten. Şu anda ateşler içinde yatmasının sebebi bu kayak tatilimiz olabilir. Oysaki ben arabada üstümü çoraplarıma kadar değiştirdim, oh mis gibi döndüm. Dönüşte bir de iskender yedik, 9da evdeydik.

Günübirlik biraz yorucu oluyor, ama 1 gece kalmalı hatta cumayı yada pazartesini izin alıp 2 gece kalmalı gitsen en güzeli. Hem dinlenirsin, havuza masaja girersin, tam tatil olur.



Efe şu an 37,5 derece ateşle yatıyor... Acaba gerçekten dağda üşüttüğü için mi oldu... Kendimi suçlu hissediyorum ama sonra hep haklı olan genlerim konuşuyor.... Ben dedim ama yedek kıyafet almasını, mont kiralamasını....

No comments:

Post a Comment