Pages

Thursday, March 26, 2015

Zirvedeki Gezginler ile Brisa Seycheller & Dubai Seyahati Gün 3

Ertesi gün 7.30 da kalkıp 9da tüm gün sürecek ada turumuz için hareket ettik. Bugün karadan gidiyoruz. İçimizi dışımıza çıkaran bir yolculuğa hazır olun!! Bu adanın yolları berbat, şöförleri daha beter!
Ama manzara muhteşem.
Therese adası uzaktan kaplumbağ'ya benziyor. 

Tur rehberi ya bu adanın veya yanındaki Conception adasının rus bir iş adamına ait olduğunu söylemişti ama internetten baktım, böyle bir bilgi bulamadım. 


Adada zincir otellerden birkaç tane var, internetten kolayca görebilirsiniz. Four Seasons mesela bunlardan biri. Ama en ünlü otelleri Maia. Resort demek daha doğru olur. Adanın 6 yıldızlı oteli diyorlarmış, ki otelcilikte 6 yıldız diye bir şey yok :) adada bir kural var. İnşa edilecek ev yakınındaki en uzun palmiye ağacının boyunu geçemez. Maia'nın bungalov tipi evleri denize bakan bir tepeye inşa edilmiş ve evler ağaçların arasında kaybolmuş. Bu nedenle doğayla iç içe ve çok huzurlu bir görünümü var.


Bu ağaç Avatar'daki ağaçlara benzemiyor mu?

Ada bir zamanlar fransızların sömürgesi altındaymış, fakat 1800lerin sonundan 1970e kadar 100 yıla yakın ingilizler hüküm sürmüş ve ada 1970'te bağımsızlığına kavuşmuş. Adada fransızca ingilizce ve kreole konuşuluyor. Kreole tur rehberlerinin söylediğine göre fransızca ve ingilizcenin karışımı, ada halkının yerli dili. Seycheller 150 ada topluluğundan oluşuyor ve eskiden bazı adaları satabiliyorlarmış. Bir süredir uygulanan kanunlarına göre artık adaları satmıyorlar, ve bazı limitler uyguluyorlar.
Therese adasını gördükten sonra adayı yatay kesen yollardan biri olan ve Victoria'ya doğru uzanan bol virajlı yola girdik. Bu yol üzerinde yükseğe tırmandıkça manzara daha da güzelleşti. Çay tarlalarından geçtik, aynı karadenizdeki gibi çay toplayan amcalar teyzeler gördük ve kısa bir süre okul olarak çalışmış bir araziyi ziyaret edip burdan harika manzara fotoğrafları çektik. Yukardaki fotoğraf ve aşağıdaki ağaç o okulun arazisinden.
Bugün bizim araçtaki tur rehberi adalı olan Isabelle. Tura katılanların çoğu ingilizce bilmediğinden ilk iki araca türk tur rehberlerimiz bindi, son araca ingilizce bilenler geçti, güzel de oldu. İlk ağızdan, adalı birinden bilgiler aldık. Adada 22 tane köy varmış, ve meclislerinde bu köylerden temsilciler varmış. 100 sene ingilizlerin hüküm sürdüğü adada hala ingilizlerin etkileri hissediliyor. Trafik soldan akıyor, ve oldukça kuralcılar. Doğaya inanılmaz saygıları var ve yaprak bile koparmıyorlar. Çevreye duyarlılar, suları az olduğu için idareli kullanmaya özen gösteriyorlar. Adada yapılacak çok iş yok ama üniversite bile var. Burda tarım, botanik, veya turizm ile uğraşabilirsiniz. Adanın çoğunluğu bu işlerle uğraşıyor.
Aylık ortalama gelirleri 250 euroymuş. Ve kazandıklarına göre evler çok pahalı. Bir ev almak istiyorsanız 75.000 euroyu gözden çıkarmanız lazım. Ama devlet vatandaşını ev konusunda destekliyor. 30 sene boyunca kira ödedikten sonra ev senin oluyor. 100-150 euro arası ayda ödemeleri gerekiyor. Geriye oldukça az para kalıyor ama evler bahçeli olduğu için çoğu adalı kendi bahçesinde meyvesini ve sebzesini yetiştiriyor. Burda buğday yetişmiyor, ekmek yerine kullandıkları patatese benzeyen bir sebzeleri var, ona ekmek diyorlar.
Başkente doğru Botanik bahçesini ziyaret ettik. Fazla birşey yok, buraya özel yetişen bazı çiçekler hindistan cevizleri ve bir de kaplumbağalar vardı :) botanikle alakası yok ama benim ilgimi en çok kaplumbağalar çekti.

Botanik bahçesinden çıkıp, şehir merkezine gezimizi yaptık. Seycheller inanılmaz nemli bir yer. Hava 31 - 32 dereceydi ama o nemden yapış yapış nefes alamaz bir şekilde belki 10 dakikalık yolu zor yürüdüm.  Klasik bir saat kulesi gördük. Din dil ırk değişmiyor, her şehrin merkezinde bir saat kulesi var! Bir de bizi pazar yerine götürdüler, çatısı olan ama yanları açık bir alanda iki katlı bir yer. Alt katında meyve sebze balık ve kuruyemişler var. Üst katında hediyelik eşya, şal, buldan bezinden kıyafetler ve kanvastan çantalar. İnanılmaz pahalı!!! Eminim turistlere özel fiyatlar, yoksa ada halkının alması mümkün değil o aylık maaşlarla.
Pazar yerindeki kokuya dayanamayıp kaçtık ve sonunda öğle yemeği zamanımız geldi. En az 40 dk yine minibüslerle Victoria'dan, bu sefer doğu kıyısından gerisin geri güneye indik veee Chez Batista's diye bir beach'e geldik. Bodrum veya çeşmedeki gibi bir lüks beklemeyin. Burası olsa olsa mesudiye deki yemek yenen yerler gibi. Mesudiyeyi bilmeyenler için, kötü biryer değil, ama basit salaş bir yer. Yemekleri güzeldi, köpekbalığı eti vardı ama ben yemedim, efe 2 tabak yedi. Yemekten aklımda kalan tatlı kısmındaki krem karamel. Ömrümde böyle birşey yemedim, merveyle ikinci tabakları almaya gittiğimizde ekip çoktan silip süpürmüştü koca tepsiyi.

Chez Batista'nın yemek yediğimiz kısmı.
Yukardaki bu foto, restaurant'ın sahilinin sol tarafında kalan ve birinin şahsa ait olduğunu düşündüğüm bir ev. Malikane mi deseydim acaba?! Çok güzel değil mi? Tek kötü tarafı, bence bu kumsalda deniz çok güzel değildi. Kumlar muhteşemdi, ipek gibi yumuşacık ama deniz beni pek çekmedi. Yine sığ, ve yine sıcak. O nedenle otele dönüp, oteldeki lüksün tadını çıkarmak istedik.

Vee... 3.30 gibi oteldeyiz!! Oh mis gibi şezlong var hem de ister plastik ister hasır. Minderli bi de, biramız da var. Daha ne olsun!!! Otelin nimetlerinden biri de ücretsiz kano kiralama hizmeti. Hoş ücretli olsaydı da bize yine ücretsiz. Bu tatil Brisa'nın sponsorluğunda gerçekleşiyor. Herşey şirketten :)

Bizim odamız yüzünüzü denize verdiğinizde otelin sağ tarafında. Önümüzde bir göl var. Odalar iki katlı binalarda, şansına ya balkonun var ya bahçen. Bizim bahçemiz vardı, ve balkondan çok daha güzeldi. Ayağımı çimlere basarak şezlongumda oturdum... Evet belki 10 dakika ama oturdum işte. Öyle bir tur hazırlamışlar ki güherşeyi koşarak yaptık. Şöyle bi popomuzun üstüne oturup rahatlayamadık, bir sıkılamadık, bir dinlenemedik. Çoook yorucu bir tatildi... Ama güzeldi...güzeldi.

"Herşeyden yararlanacaz, herşeyi görecez" turumuzun son durağı akşam yemeği. Değişiklik olsun diye 2. Akşamımızda bizi kendin pişir kendin ye konsepti bir yere götürdüler. Maria's Rock Cafetaria. Konsept şudur. Masanıza sıcak mermer taşlar getiriyorlar. Altındaki ispirto ocaklarını da yakıyorlar ki taş sıcak kalmaya devam etsin. Size ton balığı, karides, tavuk ve bonfile getiriyorlar çiğ olarak bir tepside, ve istediğiniz kadar taşınızda pişirip pişirip afiyetle yiyorsunuz. Korean barbeque tadında yani.noldukça eğlenceli bir yemekti.


Yemekteki son masaydık. İzmir bayisi Turgay Bey ve eşi Şebnem hanımla harika bir akşam yemeği geçirdik. Sohbetimiz bol masamız doluydu. Bu arada o karideslerin hepsini Efe yedi!!!

No comments:

Post a Comment